“Hayatının ilk dönemlerinde sana öğretilen ve hayal ettiklerinle, ilerleyen yaşlarda farkettiğin gerçeklerin uyuşmaması suratına birer tokat gibi çarpmaya başladıkça affalıyor, isyan etmeye başlıyorsun. Ama bu isyanın sadece kendine zarar verdiğini görüyor, kısmen öğrenilmiş çaresizlik psikolojisi ile hayatı olduğu gibi kabullenme sürecine geçiyorsun.”
40’ına merdiven dayamış birisi olarak hayatın amacını ve profesyonel yaşamda yaşananları sorgulamaktan, kabullenme aşamasına geçiş sürecindeyim. Bu durumun sadece bana özel değil birçok kişi de olduğunu gözlemliyorum. Alınan akademik eğitimin amacı o bireyin ileride topluma faydalı bir birey olmasını sağlamak, “üretim” sürecine maksimum katkı yapmasını sağlamaksa o zaman kendime şu soruyu sormaktan alıkoyamıyorum; “Neden akademik eğitim sistemi ile profesyonel yaşam arasında bu kadar fark var? ”
Peki nedir bu fark? Şöyle ki;
Akademik eğitim sistemi süresi boyunca yani ilkokuldan profesyonel hayata atılıncaya kadar süreçte başarı kriterleri çok net ve çoğu zaman kolay anlaşılabilirdir. Görevini iyi yapan ödülünü alır. Dersi iyi dinlersin, düzenli çalışırsın, ödevleri ve projelerini yaparsın. Ne kadar başarılı olduğunu ölçen sınav sistemi de istisnalar dışında çoğunlukla objektiftir. Çalışmayan, dersi savsaklayan ya düşük notla geçer ya da kalır. Buna ek olarak başarılı öğrenciler o sistem içinde itibar görür ve değerlidir.
Buraya kadar olan kısımda katılmadığınız durumlar olabilir, kopya ile geçenler var diyebilirsiniz ancak ben genel geçer durumdan bahsediyorum. İstisnalar kaideyi bozmaz. “Çalışan kazanır, elması kızarır”:)
Ancaak, iş hayatı ya da diğer tabir ile profesyonel hayata gelince işler değişir. Başka başka kavramlar ve süreçler etrafınızı sarıvermiştir. Size verilen görevi hakkıyla yerine getirmek, hatta üstüne koyup daha fazlasını yapmak çoğu zaman işe yaramamaktadır. “Self Marketing” diye tabir ettiğimiz kişisel pazarlama yapmanız hatta buna gerçek işinizden daha fazla zaman ayırmanız gerekmektedir. Bu kavramın temel amacı da aynı kendinizi bir ürün gibi pazarlamak, özelliklerinizi abartmak, hatta olmamasına rağmen “…mış” gibi davranmaktır.
Zamanla “…mış” gibi davrananların, yalan söyleyenlerin, abartanların, sinsi davrananların, ayak oyunları çevirenlerin daha fazla itibar gördüğünü ve daha çok kazandığını fark edersiniz. “Politik olma” birden çok önemli bir özellik haline geliverir. Diğer tabirle gözünüzün içine baka baka yalan söyleyip bundan zerre yüzü kızarmamak önemli bir kriter olur sizin başarılı/başarısız olarak değerlendirilmenizde. Torpilciler, arkasını sağlam bir dayıya dayayanlar çoktaaan önünüzde sıra olmuş kendilerine düşecek payı beklemektedir. Siz de elinizde eskinden çok değerli ama şimdi beş para etmeyen özelliklerinizle kalıverirsiniz.
Aynı akademik hayatta olduğu gibi burada da çok çalışıp, işini hakkıyla yapıp hak ettiğini alanlar mutlaka vardır, ancak daha önce bahsettiğim gibi İstisnalar kaideyi bozmaz.
Bu durumun sadece Türkiye’de olduğunu gelişmiş ülkelerde böyle olmadığını düşünüyorsanız yanlıyorsunuz derim. İnsan’ın olduğu heryerde bu böyledir. Geçmişte de böyleydi, şimdi de böyle, gelecekte de böyle olacak.
Peki, aslında olması gereken buysa neden baştan itibaren bu şekilde yetiştirilmiyoruz ki? Ne diye dürüstlük, erdem, çok çalışmak safsataları ile kafamız dolduruluyor?
Eğitim sisteminin toplumun istediği bireyler yetiştirmek üzere acilen evrilmesi gerektiğini düşünüyorum. Umarım ileride bu gerçekleşir, hepimiz rahat ederiz.