Ekonomi bilimi günümüz olaylarını ve çevrede olup bitenleri anlamada önemli bir anahtar. Matemetik ile çok yakın ilişkisi olduğu için de oldukça zevk aldığım bir alan. Hatta MBA yaptığım dönemde en ilgiyle takip ettiğim ve notlarımın da en yüksek olduğu ders mikro ve makro ekonomi dersleri idi. Ancak buradan piyasaları çok iyi okuduğum ve yatırım araçlarını çok iyi bildiğim aklınıza gelmesin. Parayı değerlendirme konusunda biraz garanticiyim:) İşin teorisi, ekonomi konusundaki bireyin psikolojisi ve toplumsal davranış şekilleri daha çok ilgimi çekiyor. Hatırlayacağınız gibi dünyamız uzun yıllar çift kutuplu siyası ve ekonomik görüş ile yönetildi. Bir tarafta merkezi, planlı bir ekonomik ve siyasal yönetim, diğer tarafta daha çok serbest piyasayı destekleyen liberalizm. Hangisinin insan için daha iyi olduğu tartışılır, çünkü her ikisinin de güçlü ve zayıf yönleri bulunmakta bana göre. Ancak uzun yıllar sürdürülen bu rekabeti serbest piyasayı savunan taraf kazandı. Bugün dünyanın büyük bir kısmı teoride serbest piyasa ekonomisi olarak adlandırılan ancak pratikte tam anlamıyla bu olmayan bir siyasal ve ekonomik anlayışla yönetiliyor.
Bu girizgahtan sonra başlıktakı konuya gelmek istiyorum. Boş zamanlarda çoğumuz gibi doğa belgesellerine rastladıkça izlemeye çalşırım. Doğanın acımazlığı, güçlü olanın ayakta kalması, hiyerarşinin tüm ağırlığı ile kendisini hissetirmesi beni çok etkiler. Çoğu zaman bir avı yada av sonrasını izlerken, olay ile birlikte bunun nedenlerini, toplumumuzdaki davranışlar ile benzerliği ya da farklarını aklıma getiririm.
Doğa’daki olayları ekonomik kavramlar ile açıklayacak olursak bana göre Doğa’da mutlak bir serbest piyasa ekonomisi var ve bu sistem mükkemmel bir kusursuzluk ve acımasızlıkta işliyor. Örneğin;
- Güçlü olan ve rekabet gücü yüksek hayatta kalıyor. Böylece gelecek nesillere genlerini aktarabiliyor.
- Ne kadar iyi bir avcı olursanız olun daha güçlü olan sizin yakaladığınız fırsatı elinizden alıp bir güzel mideye indirebiliyor.
- Niş bir avlanma bölgesi buldunuz, av çok avcı az. Ancak bir süre sonra bu bölgenin avantajını gören avcılar da oraya gelmeye başlıyor ve marjinal fayda azalarak sıfıra iniyor.
- Dışarıdan müdahale durumunda, örneğin bir balık türünü yaşam alanı olmayan başka bir sulak alana bıraktığınızda, o bölegedeki tüm ana rakipleri öldürerek o bölgede tekelleşmeye gidebiliyor. Gerçek doğal ortamında Doğa tekelleşmeye hiç bir zaman izin vermiyor.
- Çevrede, iklimde bir değişiklik olduğunda bu değişikliğe en çabuk adapte olan başarılı oluyor, diğerleri yok oluyor.
Bana göre serbest piyasa ekonomisinin en iyi işlediği yer Doğa. Ancak bunun bir sebebi var. O da insan haricindeki canlıların “açgözlülük” ve “ego” kavramına sahip olmamaları. Hiç bir canlı kendi ihtiyacından ya da içinde bulunduğu topluluğun ihtiyacından fazla tüketmiyor, gereksiz stok yapmıyor. Sadece diğer canlıya gıcık olduğu için onun işini bozmuyor. Amaç sadece hayatta kalabilmeyi garantilemek. Halbuki insan açgözlü ve egosu olan bir varlık. Hep daha fazlasını istiyor, ben de olan başkasında olsun istemiyor. Doğada acımasız olarak görünen bir çok yırtıcıdan çok daha acımasız. Gelir paylaşımı adaletsizliğinden yakınıyor ancak kendi özgürlüğü ve kazancından fedakarlık yapmak istemiyor. Kurallar olsun ancak kendisine işlemesin istiyor.
Özet ile belki de insana yakışan daha adaletli paylaşımı sağlayacak bir ekonomik ve siyasal model. Ancak insanın doğası daha çok kuralı olmayan vahşi bir serbest piyasaya daha uygun. Bugün dünyamızın sosyolojik ve ekonomik olarak geldiği durum da bunun açık bir kanıtı bana göre.